Türkiye ekonomisi 2025 yılına zorlu bir dönemde giriş yaparken, yüksek faiz oranları ve düşük büyüme hızı arasındaki denge arayışı devam ediyor. İlk çeyrek verileri, ekonomik büyümenin yüzde 2 seviyesinde kaldığını gösterirken, sıkı para politikasının etkilerini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Büyüme Hedefleri ve Gerçekler
2025’in ilk aylarında açıklanan makroekonomik veriler, Türkiye’nin büyüme performansının beklentilerin altında seyrettiğini ortaya koyuyor. Özellikle inşaat ve sanayi sektörlerinde yaşanan daralma, yüksek faiz oranlarının reel ekonomi üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor. Dünya Bankası’nın güncel projeksiyonları, Türkiye’nin 2025 büyüme oranını yüzde 2,6’dan yüzde 3,1’e revize etmesine rağmen, gerçekleşen rakamlar henüz bu hedeflere ulaşamamış durumda.
Ekonominin motorunu oluşturan KOBİ’ler, artan finansman maliyetleri nedeniyle yatırım planlarını ertelemek zorunda kalırken, bu durum istihdam piyasasında da olumsuz yansımalar yaratıyor. Genç nüfus arasında işsizlik oranının yeniden çift haneli rakamlara yükselmesi, sosyal ve ekonomik dengeleri etkileyen önemli bir faktör haline geldi.
Para Politikası ve Enflasyon Mücadelesi
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 ortasından itibaren uyguladığı sıkı para politikası, enflasyonla mücadelede kısmi başarılar sağlamasına rağmen, ekonomik büyüme üzerinde belirgin bir baskı oluşturuyor. 2024’ün son çeyreğinde enflasyonda gözlemlenen sınırlı yavaşlama eğilimi, politika yapıcıları için umut verici olsa da, bu sürecin sürdürülebilirliği halen tartışma konusu.
Dezenflasyon sürecinin 2025 boyunca devam edeceği öngörülürken, bu hedeflere ulaşabilmek için para politikasının mali politika ve yapısal reformlarla desteklenmesi gerektiği vurgulanıyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığının korunması ve enflasyonla mücadelede sağlanan toplumsal mutabakatın sürdürülmesi, bu sürecin başarısı için kritik faktörler olarak öne çıkıyor.
Finansal Piyasalar ve Dış Dengeler
2025’in ilk yarısında yaşanan iç politik gelişmeler, finansal piyasalarda dalgalanmalara neden oldu. Borsa İstanbul’da 9.000 puan seviyelerinin test edilmesi ve CDS primlerinin 320 baz puanın üzerine çıkması, piyasa volatilitesinin boyutlarını gösterdi. Ancak son haftalarda görülen toparlanma ile CDS primleri 290 puan seviyelerine geriledi.
Merkez Bankası’nın döviz rezervleri konusunda yaşanan dalgalanmalar da dikkat çekici. Şubat ayında 100 milyar ABD doları seviyesine çıkan rezervler, 25 Nisan’da 51,5 milyar dolara geriledi. Merkez Bankası’nın piyasaya yaptığı alım yönlü müdahaleler sonucunda rezervler 65 milyar dolar seviyesine yükseldi.
Sektörel Etkilenimler
Yüksek faiz ortamının en belirgin etkilerinin görüldüğü sektörler arasında inşaat ve gayrimenkul öne çıkıyor. Buna rağmen, Dünya Bankası’nın büyüme tahminini yukarı revize etmesinde gayrimenkul sektöründeki beklenen hareketlenmenin etkili olduğu belirtiliyor. Bu durum, sektörün direncini ve adaptasyon kabiliyetini göstermesi açısından önemli.
Sanayide ise faizden doğrudan etkilenen alt sektörlerde ciddi yavaşlama gözlemlenirken, ihracata dayalı segmentlerde görece daha olumlu bir tablo çiziliyor. Bu durum, Türkiye’nin dış ticaretteki konumunu güçlendirme potansiyeli taşısa da, iç talepteki zayıflama genel büyüme performansını sınırlıyor.
Önümüzdeki Dönem Beklentileri
2025’in geri kalanında ekonomi politikalarının mevcut çizgisini sürdürmesi bekleniyor. Konvansiyonel politikaların yanı sıra, yeşil ve dijital dönüşüm alanındaki adımların hızlandırılması öngörülüyor. Bu çerçevede, makro-finansal istikrarın korunması ile büyümeyi destekleyici önlemler arasında hassas bir denge kurulması gerekiyor.
Faiz dışı bütçe dengesindeki iyileşme ve bütçe açığındaki düzelme, mali disiplinin sürdürüldüğüne işaret ediyor. Ancak bu olumlu gelişmelerin sürdürülebilirliği, küresel ekonomik koşullarla birlikte iç dinamiklerin seyrine bağlı olacak. Özellikle ABD, Avrupa ve Asya ekonomilerindeki gelişmelerin Türkiye üzerindeki yansımaları yakından takip ediliyor.