Türkiye ekonomisi 2025 yılına yüksek faiz oranları ve düşük büyüme dengesi arasında sıkışmış durumda giriş yaptı. Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele kapsamında uyguladığı sıkı para politikası, büyüme hızını yüzde 2’nin altına çekti.
Dezenflasyon Sürecinin İlk Sonuçları
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamalarına göre, 2025 yılı “dezenflasyon yılı” olarak nitelendirildi. Temmuz ayında enflasyonda yaşanan güçlü düşüş eğiliminin ağustos ayında da devam ettiği belirtildi. Mayıs ayında yüzde 75’in üzerinde zirve yapan yıllık enflasyon, temmuz ayında yaklaşık yüzde 62 seviyelerine geriledi.
Üç yıllık reform ve istikrar programının geçiş döneminin mayıs ayında tamamlandığı, haziran ayı itibarıyla yıllık enflasyonun düşmeye başladığı vurgulandı. Gelecek 12 ay için piyasa beklentisinin yüzde 30, 24 ay içinse yüzde 19 civarında olduğu açıklandı.
Sektörel Etkiler ve İstihdam
Yüksek faiz politikasının etkileri özellikle inşaat ve sanayi sektörlerinde kendini gösteriyor. Bu sektörlerde ciddi bir yavaşlama yaşanırken, KOBİ’lerin finansmana erişimde zorlandığı gözlemleniyor.
İşsizlik oranının genç nüfus arasında yeniden çift haneli rakamlara ulaştığı belirtilirken, istihdam piyasasında kırılganlıkların oluşmaya başladığı ifade ediliyor. Özel sektör yatırımları ve tüketim baskı altında kalırken, ekonomik büyüme aşağı yönlü etkileniyor.
Dış Ticaret ve Cari Denge
Dış ticarette yaşanan daralma da büyümeyi olumsuz etkileyen faktörler arasında yer alıyor. Avrupa’daki durgunluk ihracat pazarlarında daralma yaratırken, iç talebin de zayıflaması ekonomide ikili baskı oluşturuyor.
Buna karşın enerji maliyetlerindeki görece düşüş ve cari açığın daralması olumlu gelişmeler arasında gösteriliyor. Ülke risk primi, Merkez Bankası rezervleri ve cari açık anlamında önemli başarılar elde edildiği değerlendiriliyor.
2025 Büyüme Öngörüleri
Ekonomi uzmanlarının 2025 için büyüme beklentisinin yüzde 3 civarında olduğu belirtiliyor. Bu rakamın IMF ve Dünya Bankası’nın Türkiye için hesapladığı potansiyel büyüme hızıyla uyumlu olduğu, bu nedenle büyümedeki yavaşlamanın normalleşme olarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Merkez Bankası’nın karşılaştığı temel zorluklardan birinin siyasi baskılarla hareket etmek durumunda kalma riski olduğu, para politikasının doğru işleyişi için Merkez Bankası bağımsızlığından ödün verilmemesi gerektiği belirtiliyor.
Politika Koordinasyonu İhtiyacı
Enflasyonla mücadelede sağlanan toplumsal mutabakatı bozacak adımlardan kaçınılması gerektiği, para politikasının daha uyumlu bir mali politika ve yapısal reformlarla desteklenmesi gerektiği ifade ediliyor.
Ekonominin yeniden dengelenebilmesi için yapısal reformlara, üretim odaklı politikalara ve güven veren bir ekonomi yönetimine her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu değerlendiriliyor. Ekonomik istikrarın sadece faiz veya dövizle değil, toplumsal refahla birlikte ölçülmesi gerektiği vurgulanıyor.